http://www.last.fm/music/Queen/_/We+Are+the+Champions
“Anlama” sözcüğü herhangi bir şeyin özünü ve bütünsel bilgisini kavrama süreci olarak tanımlanıyor çeşitli kaynaklarda. Sporu hayata katabilmek için de buradan başlamalı. Başkaları söylediği, doktor istediği, diyetisyen emrettiği ya da en azından öyle sanıldığı için değil de gerçekten yararlı olduğu anlaşıldığı (idrak edildiği) için yapılırsa, sporu hayatın bir parçası yapmak daha kolay ve kalıcı olacaktır. Çocuklarını spora yöneltmek isteyen ebeveynlerin de ilk dersi bu bence: Sporun yararlarını anlamak. Bunların gerçekliğiyle ilgili yüzlerce araştırma, akademik yayın, bilimsel çalışma, görüş, gözlem, deney var. Dahası ve belki de en değerlisi hemen hemen tüm toplumlarda sporun “iyi bir şey” olduğuna dair yaygın kanının bulunması. Sporun yararları fiziksel, ruhsal ve sosyolojik gibi temel başlıklar altında değerlendirilebilir.
Her zaman çocukları için en iyisini -gerçi bunu her zaman yap(a)mazlar ama- isteyen anne-babalar sporun ömür boyu sürecek katkılarını ne kadar anlarlarsa çocuklarını spora yönlendirmeyi istemeleri de o kadar mümkün olacaktır. İstemek de pek çok başlangıç için önemli ilk adımlardandır. Çocukların “yetişkinler gibi anlamasını” beklemek hayalcilik olur elbette. Bu daha az anladıkları için değil farklı değerlendirdikleri içindir sanıyorum. Bununla birlikte spor yaparken eğlenebilirse bir de üstüne sporun kendisine olan sosyal katkısını hissedebilirse bir çocuk da spor yapmayı muhtemelen isteyecektir.
Çok (!) istemelerine rağmen yetişkinleri spor yapmaktan alıkoyanlardan ve en sevilen gerekçelerden birisi de zaman darlığı. Hayatta kalmayı sağlayan birincil ihtiyaçları (yeme, içme, barınma vb.) çoktan karşılamış olanlar için spor, zamanı kullanma seçenekleri arasında hangi sırada? İtiraf edilmesi dahası fırsat maliyetinin çok iyi hesaplanması gereken bu aslında. Kaldı ki, öğrenci olduğunu varsayabileceğimiz 6-18 yaşları arasındaki bir çocuğun spor yapmama gerekçesi zaman bulamamaksa burada ciddi, çok ciddi bir sorun var demektir. Eğer anlaşıldıysa, isteniyorsa bir şekilde zaman konusunu halletmek, bir engel olmaktan çıkarmak gerekli. Bunun tüm ağırlığı anne babalara yüklenemez ama onların da üstüne düşenler var. Bunu reddetme kolaycılığına kaçmamalı.
Bir şey için anlayarak, isteyerek zaman harcandığında onu başka şeylerden ayırt edebilecek nitelikte öğrenebilmek yani bilmek de kolaylaşır. Bilmek, özgüven kazanmanın en temel taşlarından biridir. Topu yukardaki çemberin içinden geçirmeye yeterince zaman harcarsa bir çocuk onu nasıl yapacağını da öğrenir, bilir. Buna sevinir. Bundan gurur duyar. Kendini önce kendine sonra da çevresine daha kolay kabul ettirir.
Yazık ki, sporun yararlarını anlamak, yapmak istemek, bunun için zaman harcamak ve nasıl yapacağını bilmek de en iyi şekilde spor yapmaya yetmiyor. Belli olanaklar olmadan koşabilseniz bile disk atamazsınız. Çocuklar sokakta -çıkabilenler tabii- silahşörcülük oynasalar bile eskrim yapmayı o şekilde öğrenemezler. Trafikteki arabalar arasında korkusuzca seyirterek açık havada zorlayıcı sporlar yapmanın keyfine varamazsınız. Havuz ya da deniz olmadan yüzmeye bir alternatif bile düşünemedim. İşte bütün bu ve benzerleriyle ilgili olarak ülkemizin spor olanaklarını kısıtlayan başlıca etmenlerden birisi de kaynak yokluğu. Tesis, eğitmen, malzeme hep eksiksiz hep yetersiz gibi. Bu kişisel olarak çözümlenebilecek bir sorun değil maalesef. Bununla birlikte var olan kaynakları sonuna kadar kullanmak, kullanılmasını sağlamak için talep etmekten vazgeçmemek, mümkünse farklı çözümler üretmek gerekli.
Çocuklar yeterli kaynaklarla spor yapabilirse bu başarı da getirecektir. Sporda başarıyı bir yarışmada diğerlerinden üstün olmak anlamında -ki bu da çok özel, güzel ve kişilik gelişimi için faydalıdır- değil, sporu hayata sokabilmek anlamında kullanıyorum. Başarıyla yaptığımız şeyi de hep yapmak isteriz. Bu durum çocuklar için daha da bir nettir.
Spora zaman ayırmak ve bunun için belli kaynakları kullanmak gerektiği çok açık. Bunları sağlamak için sporun yararlarını gerçekten anlamak ve yapmayı istemekse işin başlangıcını oluşturuyor. Ebeveynlerin bu bilinci kazanmaları durumunda spor yapmayı isteyen çocuklar yetiştirmeleri de daha kolay olacaktır. Ancak şüphesiz bu sihirli bir formül olamaz. Her bireyin, çocuğun istekleri, yetenekleri, düşünceleri farklı olabilir. Özgürlüğü kısıtlayacak kadar zorlamanın geri tepme olasılığı da her daim vardır. Bununla birlikte çocuklara sporu sevdirmek ve yaptırmak için yetişkinlerin (bireyler, kurumlar, devlet vb) de üzerine düşenleri pas geçmemesi gerekir.